GÖKYÜZÜ DÜŞÜYOR

Öncelikle söyleyim: Ne bütün James Bond filmlerini seyrettim, ne de önceden James Bond severdim. Bana Bond filmlerini sevdiren Daniel Craig oldu. Bugüne kadar Bond filmlerine mesafeli durmamın sebebi ise Pierce Bronsnan’dı. Kendisi bana hep itici geldi çünkü. E ’89 yılında doğmuş biri için benim kuşağımın Bond’u da Brosnan olunca da… (Gerçi Brosnan’ının bütün Bond filmlerini izledikten sonra fikrim değişti ve Sean Connery’nin onu neden en iyi Bond ilan ettiğini çok iyi anladım.)

Fakat Casino Royale’i izlememle, James Bond’a bakış açımın değişmesi bir oldu. Casino Royale, aksiyon sinemasına yeni bir soluk kazandıran ve şimdiye kadarki bütün Bond ezberlerini bozan yepyeni bir başlangıçtı! Ardından gelen Quantum of Solace’ı da çok sevmiştim, her ne kadar seveninden çok sevmeyini olsa da. İnsanların bu filmi pek sevmemelerinin nedenini; filmin daha çok Casino Royale: Part 2 havasında olmasına bağlıyorum. Filmin öyküsü ve mesajı gayet güzeldi bence. Hal böyle olunca; ardından gelecek üçüncü, son Bond filmi Skyfall bünyede aşırı bir merak uyandırmaya başladı. Hele bir de filmin detayları çok önceden duyurulunca.

Pek çok kişi –bunların içinde 30 yıllık Bond severler de var- Skyfall’un gelmiş gelmiş geçmiş en iyi Bond filmi olduğunu iddia ediyor. Eğer Casino Royale olmasaydı, ben de evet derdim. Bir kere filmin ilk yarısı sıkıcıydı biraz. Üstelik bir Türk olarak izlemenin dezavantajından da nasibimizi aldık: İstanbul yine her yerde küçük esnaf ve caminin olduğu soluk bir kent olarak lanse edilmiş! Üstelik biz, o Akdeniz gecelerinde bir avuç Hindu ile birlikte akrep oynatmıyoruz sanırım. Filmin ilk yarısının sıkıcı olmasının dışında, gelmiş geçmiş en kötü Bond kızlarını seyrettik. Berenice Marlohe eksantrik; ama doğru bir tercih değildi! Filmdeki bütün klişe diyaloglara tek başına imza atan ve ”olmasa da olur” dedirten Naomie Harris’i söylemiyorum bile!

Evet, film bütünüyle belki en iyi Bond filmi değildi benim gözümde; ama akıllara Casino Royal’den çok şey kazıdığı da kesin. Adele’in nefis şarkısı eşliğinde film öyle bir açılış yaptı ki büyülendik adeta. James Bond’la birlikte biz de o suya düştük, derinlere doğru çekildik. Sonra, filmin İskoçaya çekimleri harikaydı: renkler, şafaktan önceki eski usül savaş, her şey. Hem orada Bond’un geçmişine de gittik. Bu sıradan bir flashback filan da değildi; ”gizem faktörü” Skyfall’ un en önemli unsurlarından biri oldu aniden! Ama bu filmi izlemek için tek bir neden söyle deseniz; Silva derim! Oscar ödüllü oyuncu Javier Bardem’ın müthiş performansını izleyip de etkilenmemek mümkün mü? Filmin ikinci yarısında Bardem resmen show yaptı! Silva’yı o kadar özgün canlandırdı ki karakter sıradan bir siber teröristin ötesine geçti, bambaşka bir şey oldu. Bu arada ”zamana uyan” yeni Q (Ben Whishaw) da çok orijinaldi. Keşke daha önceki filmlerde hikayeye dahil olsaydı.

Sonuç olarak, ”en iyi mi, değil mi?” diyeceğimize keşke filmi daha dikkatli izleyebilseydik. Henüz gitmemiş olanlara söylüyorum: Sakın filmi izlerken kıyaslamalara girmeyin, sadece tadını çıkarın. Skyfall hem bir dönemin sonu hem de Sam Mendes’in klasını konuşturduğu bir Bond filmi olmuş! Emin olun daha söylemediğim pek çok güzel şey var, onları kendi gözünüzle izlemeniz dileğiyle.

Skyfall

Süre: 143 dakika

Yönetmen: Sam Mendes

Öykü & Senaryo: Neal Purvis, Robert Wade, John Logan

Oyuncular: Daniel Craig, Javier Bardem, Ralph Fiennes, Naomie Harris, Bérénice Marlohe, Albert Finney, Judi Dench

Yazar Notu: 8

Yorum bırakın